Celil (45), HİBYA muhabirine yaptığı açıklamada, 1980 yılında, Bulgaristan'ın Kırcaali kentinin Çiftlik Köyü'nde 9 çocuklu bir ailenin 7. çocuğu olarak dünyaya geldiğini, yedi yaşında halterle tanıştığını, ancak Türk olmasının büyük sıkıntıları da beraberinde getirdiğini söyledi.
''O dönem, Bulgaristan'da Türklere karşı yapılanlar herkesin malumudur.'' diyen Celil, Türk olduğu için daima dışlandığını, kırdığı rekorların, elde ettiği şampiyonlukların hiçbir zaman hak ettiği değeri görmediğini vurguladı.
Celil, geçim sıkıntısı çeken ailesinin 7. çocuğu olarak hem çalışıp, hem de spora dört elle sarıldığını belirterek, ''Çünkü bu sporda başarılı olursam, kendimin ve ailemin hayatını değiştirebileceğime inanıyordum. 1998 yılında Türkiye'ye iltica edene kadar yaptıklarımın, yeteneğimin ve başarılarımın farkına varılmadı. Türkiye'ye gelişime en büyük katkı sahipleri rahmetli Naim Süleymanoğlu ve yaşayan efsane Halil Mutlu olmuştur. 2000 yılında Olimpiyatlarda yarışacakken Bulgaristan yarışmamı veto etti. Her şey geride kalmış gibiydi, ama hala önüme engel koymaya devam ediyorlardı. Geçmişte olduğu gibi o gün de koydukları engel ve zorluklar beni yolumdan alıkoymadı. 2000 yılında Gençler Dünya Şampiyonası'nda ana vatanım olan Türkiye’ye dünya şampiyonluğu kazandırdım.'' dedi.
En büyük hedefinin ana vatanına kavuşmuş bir Türk olarak, ülkesini en iyi şekilde temsil edip, kendini ispatlama hayali olduğunu dile getiren Celil, şöyle konuştu:
''Dünya şampiyonluğunun ardından, hız kesmeden 2001 yılında Büyükler Avrupa Şampiyonluğunu elde ettim. Akabinde 2002 yılında Avrupa ikinciliği, 2003 yılında Avrupa üçüncülüğü ve kariyerimin zirvesi olan 2004 yılında rekorlarla gelen büyükler Avrupa şampiyonluğu. 2005 yılında Akdeniz Oyunları şampiyonluğu ve bunlarla birlikte saymayacağım birçok uluslararası turnuvada ülkeme çoğu şampiyonluk olan madalyalar kazandırdım. Türkiye'ye geldikten sonraki süreçte gerek antrenörlük, gerekse sporculuk hayatımda bana desteklerini daima sürdüren rahmetli Naim Süleymanoğlu ağabeyime Allah’tan rahmet, yaşayan efsane Halil Mutlu ağabeyime de sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum, kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Spor hayatımı sonlandırdıktan sonra, Gençlik ve Spor Bakanlığınca, Antalya'da halter antrenörlüğüne atandım. O tarihten bugüne birçok sporcuya, başarıya giden yolda rehber olmaya çalıştım. Spor hayatımda elde ettiğim başarıların antrenörlük hayatımda da yetiştirdiğim sporcuların benden devraldıkları bayrağı daha ileriye taşımaları gayreti içinde bulundum. Ve çok şükür ki başarı geldi gelmeye de devam ediyor. Halter sporuna verdiği değer ve katkılarından dolayı Antalya Gençlik ve Spor İl Müdürümüz Yavuz Gürhan'a bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.''
Ekrem Celil, halterle arasının hiçbir zaman kötü olmadığına işaret ederek, ''7 yaşımdan bugüne halterin içindeyim. Salonlar, evim oldu. Kısaca söylemek gerekirse, gözümü halterle açtım, halterle büyüdüm ve hayatımın sonuna kadar bu işin içerisinde bulunup, yaşamımı böyle tamamlayacağımı belirtmek istiyorum.'' diye konuştu.
Bulgaristan'dan Türkiye'ye kaçış
Ekrem Celil, 1987 yılında Bulgaristan'da tanıştığı halterde, Türk olmasından dolayı elde ettiği başarılar ve kazandığı madalyaların Bulgaristan için çok fazla önem arz etmediğini, kendisinden çok daha düşük seviyede olan sporcuların daha fazla göz önünde bulunduğunu, gündem olduğunu söyledi.
Ana dili Türkçe'yi gizli saklı konuştuklarını, hatta isimlerinin bile zorla değiştirildiğini anlatan Celil, Türkiye'ye geliş hikayesini şöyle anlattı:
''Türkiye'ye gelişim de bir gazeteye verdiğim röportaja istinaden, dönemin Türkiye Halter Federasyonu Başkanı rahmetli Kenan Nuhut ile Kütahya Gençlik ve Spor İl Müdürü Muhittin Yıldız sayesinde gerçekleşti. Kendileri ana vatana götürmek için Kırcaali merkeze geldi. Hayallerime ulaşmak üzere çıktığımız yolda, sınır polisinin sporcu olduğumu fark etmesiyle, 6 saat karanlık odada sorguya çekildim. Her ne kadar 'sporcu değilim' desem de fiziki yapım ve görüntümden dolayı sporcu olduğum konusunda ısrar ettiler. 'Bu, benim için belki de son fırsat' deyip, bir boşluktan yararlanıp, bulunduğum odadan koşarak uzaklaştım. İleride beni bekleyen otomobilin bagajına saklanarak Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına giriş yaptım. Bunu anlatırken hala tüylerim diken diken oluyor. 'Öleceksem bu yolda ölürüm, ana vatan topraklarında ölürüm' dedim yanımdakilere. Sınırı geçer geçmez ay yıldızlı formayı giyip, Türk Bayrağı'nı öpüp, alnıma koydum. Hayatımın dönüm noktası ve unutamayacağım en zor ve en güzel anım olarak hatıralarımda hala yaşıyor bu anlattığım olay.''
Hazırlık kampındayken çocuğum doğdu
Celil, 2004 yılında Ukrayna'nın Kiev kentinde yapılacak Avrupa Şampiyonası hazırlığı kampındayken çocuğunun dünyaya geldiğinin haberini aldığını söyledi.
İzin alarak Ankara'dan Antalya’ya çocuğunu görmeye gittiğini aktaran Celil, ''Bunun için sadece birkaç saat vaktim vardı. Kampa dönmem gerekliydi, artık geleceğini düşünmem gereken bir evladım vardı. Devam eden kamp sürecinde en büyük motivasyon kaynağım çocuğum, kucağımda ilk aldığımdaki duyduğum kokuydu. O koku müsabaka sırasında da daima burnumdaydı. Hiçbir şey için değilse, onun için başarmam gerektiğini düşünüyordum ve başardım, Avrupa şampiyonu oldum. Spora başladığım günden beri bir çok müsabaka geçirdim fakat unutamadığım müsabaka denince, 2004 yılı Avrupa Şampiyonası benim için ilk sırada.'' diye konuştu.
Celil'in 2 çocuğunun da sporla iç içe olduğunu, büyük oğlu Mertcan Celil'in güreş, küçük oğlu Kerem Berk Celil'in ise okçulukla uğraştığını dile getirdi.
2000 yılındaki Dünya Halter Şampiyonası'nda rekor kırılarak şampiyonu olduğu müsabakanın bitiminde, bayrağı göndere çektirip, İstiklal Marşı'nı tüm dünya önünde okutmanın kendisi için gururların en büyüğü olduğunu ifade eden Celil, ''En büyük hayalimdi bu, hayalimi başarmış olmanın mutluluğunu size tarif etmem mümkün değil. Bu olayın ardından, ulusal basında 'Altın çocuk Ekrem' diye gazete manşetleri yayımlandı. Benim için çok büyük bir şeydi bu, çünkü daha önce elde ettiğim başarılardan hiçbir zaman söz edilmedi.'' dedi.
Ekrem Celil, olimpiyat şampiyonluğunu yaşayamadığını, kariyerindeki tek eksikliğin olimpiyat madalyası olduğunu bildirdi.
Türkiye gelişinden itibaren Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu ile milli takım kamplarında uzun süren birlikteliği olduğunu anımsatan Celil, ''Kendilerinden çok büyük destek gördüm. Daima iyilikleri oldu. Türkiye'de ailem gibi oldular, bana daima ağabeylik yaptılar. Her ikisinin de üzerimde emeği ve hakkı çok büyüktür. Bu iki efsane, sporda ne kadar iyiyse, insan olarak da o kadar iyi ve örnek kişiliklerdi.'' ifadesini kullandı.
Bir Naim Süleymanoğlu, bir Halil Mutlu kolay yetişmiyor
Ekrem Celil, Türkiye'nin halter sporundaki yerinin hiçbir zaman tartışılamayacağını, geçmişte ve günümüzde elde edilen başarıların bunun en güzel ispatı olduğunu bildirdi.
Bayrağı gençlere devrettiklerini anlatan Celil, ''Elbette bir Naim Süleymanoğlu, bir Halil Mutlu kolay yetişmiyor. Günümüzde de çok başarılı sporcularımız var, buna inancım tam. Bizlerin ve ağabeylerimizin bıraktığı yerden gençlerimiz bayrağı çok daha yükseğe taşıyacaktır.'' dedi.
Celil, her ne kadar ağır ve zor gibi gözükse de halterin çok güzel bir spor olduğunu, hedefe yönelik azimle çalışılması halinde hiçbir zorluğun, imkansızlığın başarıyı engelleyemeyeceğini, bunun tek yolunun düzenli, programlı ve disiplinli çalışmaktan geçtiğini söyledi.
Spor yaparken en büyük hedefinin Türk Bayrağı'nı en yükseğe taşımak, Türkiye'yi gittiği her müsabakada en iyi şekilde temsil etmek olduğunu belirten Celil, sözlerini şöyle tamamladı:
''Daima, elimden gelenin fazlasını yapmaya çalıştım. Sporculuk hayatımın sonrasında da bu hedefim asla değişmedi. Daha önce de bahsettiğim gibi bu bayrak yarışında gençlerimiz, sporcularımız bayrağı bizden devraldı. İnanıyorum ki çok daha yükseğe taşıyacaklar. Onlar bunun mücadelesini verirken, benim payıma düşen de onlara en güzel şekilde örnek olmak, en iyi şekilde rehberlik edip, tecrübelerimi paylaşmak ve hep daha iyiye götürmek olacaktır. Ülkeme ve milletime olan borcumu, bu spora daima hizmet ederek ömrümün sonuna dek ödemeye çalışacağım.''